Bilimin En Genç Kurbanları: Radyum Kızları
Herkese merhaba! Bugün biraz buruk bir yazı hazırladım. Aslında olalı üzerinden yaklaşık 100 yıl geçmiş ama derste “Radyum” ile alakalı öğrendiğim bir hikayenin araştırmasını yaptım.
Fizik okumanın hep kitap okumak gibi olduğundan bahsederim işte o kitap okumalık kısımlarından bir konu…
Bildiğiniz üzere bilime kendini adayan insanlar bu alanda yeni gelişmeler, ilerlemeler adına ne olursa olsun katlanırlar ve bunu büyük bir istekle gerçekleştirirler. Yani yaptıkları iş zor gelmez aksine keyif alırlar.
Ama bu kez farklı…
Farklı 2 rivayet buldum ama “muhtemelen” diye en son bir özet geçeceğim… Takvimler 1917’leri gösterdiği zaman Amerikalı askerlerin savaşta kullandıkları ve gerçekten işlerine yarayan gündüz normal, gece yeşil ışık saçan kol saatleri halk arasında aranmaya başladı. Şimdi postalların ne kadar moda olduğuna bakılırsa o dönemde de bu modayı hiçe sayamayız değil mi?
Neyse efendim, işte bizim bu saatler moda olunca adı lazım değil Waterbury Saat Fabrikası demiş ki “madem halk istiyor biz de üretelim”. Almışlar 20li yaşlarda gencecik kızları işe, sebebi muhtemelen daha ince çalışabilmeleridir.
Kızları cezbeden bir diğer etken, yani “bu işi istemeleri” günde 100 kadran boyayıp haftalık 40 saat çalışma ile 18 dolar ve fazladan her kadran başına 8 sent almaktır. Çoğu günde 250 kadrana kadar boyuyormuş, düşününce şimdinin parasıyla dahi gayet ideal!
Radyum kızları dediğimiz bu kızlar aslında bir devri bilinçlendirmişler. Peki bu olay nasıl oluyor? Nedir?
Kızların görevinin bahsettiğimiz gibi saatleri radyum tozları ile boyuyorlar (çinko vs ile de karışık ancak ana madde ve zehir radyum). Önlem vs de yok hatta radyum kızlarını radyum kızları yapan nokta burada; kızlar saatleri boyadıkları fırçalar düzgün olsun diye fırçayı dudaklarıyla ıslatıp sivrileştiriyorlar.
Evet baya bildiğiniz, radyum tozuna batırdıkları fırçayı! Hiç mi akılları yok hiç mi bilmiyorlar değil mi? Bilmiyorlar işte nereden bilsinler! İşin trajikomik ve vahşi kısmı ise bilim insanları ve patronların yanlarına geldiklerinde mandallar ve kurşundan maskeler ile dolaşıyor olmaları…
Halktan da bilenler var zararlarını ama nedense kimse harekete geçip de “durun, yapmayın, öleceksiniz” dememiş. Gerçi şimdi de mikrodalgayı hunharca kullananları, slime videoları için iğrenç kimyasallara dokunanları kim durdurabiliyor?
Eğer bu kısmı sindirdiyseniz daha da fazlası, radyum o kadar abartılmış ki gıdadan kozmetiğe her şeyde kullanılmış. Yağ (margarin de olabilir bilmiyorum), parfüm, diş macunu, krem, oyuncak, şampuan, içme suyu, oyuncak ve daha bir çok tüketim ürününde radyumun parlaklığı cezbetmiş insanları.
Dolayısıyla firma coşuyor! Ama halen belirtiler vs yok insanlar rüyadalar henüz…
Dersten sonra konuşuyorduk acaba nasıl oldu diye, bir arkadaşım dedi ki şimdi olsa kızlar “highlighter” olarak kullanır. Eskiden de öyleymiş çünkü fabrikada çalışan kızlar ellerinde kalan radyumları saçlarına, yüzlerine, dudaklarına,tırnaklarına, dişlerine sürüyormuş. Hem ucuz hem de eldekini değerlendirmek!
Bu arada, koyu harflerle geçeyim; radyum, uranyumdan milyonlarca kat daha zararlıdır.
Rivayetlerden bir diğeri ya da olayı bağlayamadığım kısım ise…Bağlayamadım çünkü yine radyum kurbanı kızlar var ve fabrika farklı. Muhtemelen birbirini takip eden olaylar, eğer yanlışım varsa ya da fikriniz varsa aydınlatın (radyumla değil lütfen).
Amerika’nın savaşa girmesiyle New Jersey’de bir fabrika (US Radium fabrikası) askerlere parlak kadranlı saat üretmek için yola çıkmış ve “Undark (karanlık olmayan)” adını verdikleri bir faaliyete girişmiş. Hikaye yukarda anlattığım ile aynı aslında, saatler Alman bir bilim adamının ürettiği radyum boyası ile boyanacak, işçiler ağızlarıyla ıslatıp kadranı boyayacaklar vs…
Hastalıklar ilk olarak 1920 yılında patlak vermiş. Çene tümörü denilen çene şişmesi, düşmesi ile başlamış; diş dökülmesi, kemiklerde kırılma gibi daha sayamayacağımız kadar çok çeşitle devam etmiş.Ama halen radyumdan olduğunu bilmiyorlar!
En son anlattığım US RADIUM fabrikası işi inceletmek için çalışmalar yapmaya başlamış. Ekipteki Dr.Harrison Martland nereden aklına geldiyse, daha önce fabrikada çalışmış ve 5 yıl önce ölmüş bir kızın kemiklerini mezardan çıkarmış. Sonuçsa ilginç şekilde, kemiklerde aşırı derece yüksek oranda radyasyon mevcut!
Bunu da okuyup halen yemekleri mikrodalgada ısıtmaya devam ederseniz, bir şey demiyorum (bizde mikrodalga kullanıyoruz haklısınız çok kolaylaştırıyor ama nadiren kullanın,tamamen bırakın).
Neyse, burada anlamışlar işin radyumda olduğunu. Tabi Marie-Pierre Curie çiftinin çalışmaları vs derken yeşillenmiş iyice bilinçlenilmiş. Ama o zamana kadar fabrikada çalışan kızlarda ölümler, değişik hastalıklar görülmüş.
İlk kurban, henüz 24’ünde Mollie Maggia olmuş… Sonrasında hukuki süreçler ve fabrikaya açılan davalar kızların içini ferahlattı mı bilemem ama koskoca bir devir radyum ile zehirlenmiş.
Sadece fabrikadaki kızlar değil, o dönemde radyum içeren ürünlere maruz kalmış sayısı bilinmeyen insanlar birileri çok para kazanırken suçsuzca öldüler. Tüketim çılgınlığına katıldılar ve öldüler.
Tam uçurumdan dönen bir kız: Mae Kaene
En başta kızların çalışma şartlarından bahsetmiştim. Bu kadar iyi şartlarda işe başlayan kızlarımızdan Mae Kaene, 18 yaşındadır ve bir süre sonra işi mide bulandırıcı gelmeye başlar. Çünkü fabrika fırçanın uçları sivri olsun diye dudaklarıyla inceltmelerini ister ve boyanın tadı acı, kıvamı pütürlüdür. Sivrileştirmese kadrandan taşanları temizlemekle uğraşıyor, düzgün yapmak için yavaşça boyuyor derken verimi düşüyor.
Mae’miz de günde neredeyse 250 saat boyayan arkadaşlarına karşın en fazla 8 tane boyuyor. Bu verimsizlikten istifade edip istifa eden Mae Kaene aynı firmanın idari işlerinde memur olarak çalışmaya devam etmiş.
Çok kısa bir süre çalışmasına rağmen 30’lu yaşlarına geldiğinde dişleri dökülmüş, meme ve kalınbağırsak kanseri olmuş aynı dönemlerde. Ancak 107 yaşına kadar yaşayıp 2014 yılının 1 Mayıs’ında aramızdan ayrılmış. Söylediğine göre, kızlar çalışırken radyumun ne denli tehlikeli olduğunun ne kadar tehlikede olduklarının farkında değillermiş…
Bir sürü hukuk mücadelesi, çekilen ağrılar ve sancılar, kırılan kemikler, dayanılmaz tümörler ile dolu belki kısa belki uzun ömürleri geçti radyum kızları dediğimiz kızların.
Çoğu kaynak 5-6 kızın ismini vererek radyum kızları diyor muhtemelen dava sonuçlarında o kadar kişi kalmışlar ancak bana göre 1917-1926 yılları arasında o fabrikada/fabrikalarda çalışan ne kadar kadın varsa hepsi radyum kızları olarak anılmalıdır.
Beni en çok üzen ise, dava sonuçlanıp firma mağdurlara tazminat verdiğinde kızlardan birisi “peki bu paralarla mezarıma yüzlerce gül alabilir miyim?” diye sormuş.
Son sözüm hiç yok yere canından olmuş bütün radyum kızlarına…
Artık sizi her yerde anacağım ve insanlara kendi emelleri için masum insanları kullanmamayı öğreteceğim.
Bunu yapmak için yeterli bilgi ve ikna gücüne sahibim ve eğer buraya kadar okuduysan hayatındaki zararlı kimyasalları hobi olarak görmekten vazgeçersin, umuyorum…