SERENGETİ YASALARI

Serengeti Yasaları son zamanlarda okuduğum en etkileyici popüler bilim kitabıydı. Bölümdeki hocam tarafından önerilmişti ve elime aldığımda çok hızlı okuyup bitirdim. Kitap hakkında şu sonucu hızlıca varabildim. Biyoloji alanına hele ki moleküler biyoloji alanında bana yeni ufuklar gösteriyordu ayrıca akademik olarak biyoloji ile ilgilenmeseniz bile insanın ilgisini çekebilecek, bilim işleyişine göz atmanızı sağlayacak bir yapısı vardı. Dili ağır değil, bilimsel terimlerinde çok açıklayıcı anlatımları yer vermişti. Sıkılmadan okuyucuya öğretme yapısı büyük bir kilit noktasıydı. Ayrıca kitabı okumak eğlenceliydi de. 

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde Dr. Öğretim Üyesi Çağatay Tarhan, ödüllü biyolog ve yazar Sean B. Carroll’un Serengeti Yasaları isimli eserini Türkçe’ye çevirdi. Ginko Bilim ve değerli Çağatay hocamı kutlarım, çok güzel bir kitap ortaya çıkarmışlar. Dr. Çağatay Tarhan Hocam ile röportaj yapabilme şansım oldu. Bu röportajda hedefim okuyucularımızın kitabın ilgi çekici yanlarını ve moleküler biyolojinin günümüze gelişini göstermek. Olayların asıl kaynağını Serengeti Yasaları’nda bulacaksınız. Bu yazının siz okurları kitabı okumaya teşvik etmesini çok isterim. 

Bilimma sayfası ile yaptığınız röportajda ilgi çeken bir soru vardı. “Ülkemizde bilimsel yayıncılığı nasıl buluyorsunuz? Çevirilerin, eserlerin yeterlilik durumu sizce nasıl?” sorusu üzerine dergiciliğin azaldığını, direnmeye çalışan iki dergi olduğunu söylediniz.

  • “Ülkemizde bilimsel yayıncılığı nasıl buluyorsunuz? Çevirilerin, eserlerin yeterlilik durumu sizce nasıl?” sorumuz üzerine Dr. Çağatay Tarhan açıklamalarını sürdürdü. Tarhan, ülkemizdeki bilimsel yayınlar hakkında, “Bilimsel anlamda süreli yayınların durumu pek iyi değil, direnmeye çalışan bir iki dergi var. Ama bunun yanında pek çok İnternet sitesi var ve belki de dergicilik alanındaki boşluk böylece kısmen dolabiliyor. Burada yazılı anlatımın yanında, etkileşimli görseller ya da videolar çok daha öğretici olabiliyor. Bu alana pek girmese de, işin bir diğer yanı da Twitter vb. platformlarda bilim üreten insanlara doğrudan ulaşmak, etkileşimde bulunmak da eskiden pek olmayan bir şeydi.” diyerek açıklama yaptı. Devamında ise Dr. Tarhan ekledi: “Kitap konusuna gelince, bu anlamda eskiye oranla muazzam bir patlama var. Çevrilecek pek çok kitap hala var fakat çok çeşitli bilim dallarına ilişkin kitaplara artık daha fazla ulaşılabiliyor. Burada çeviri konusu önem kazanıyor, zira gözden kaçan ufak tefek hataların dışında, kitabın içeriğine ilişkin yetkinliği olmayan insanlar çeviri yaptığında feci durumlar ortaya çıkabiliyor. Belki Türkiye’deki ciddi eksiklerden biri de özellikle yaşam ya da doğa bilimleri alanında bilim yapan insanların kendi dilinde eser vermiyor oluşudur. Bunun bir nedeni yoğunluk, akademik sorumluluklar elbette. Bu anlamda bir takım kıpırdanmalar var ama hala yeterli düzeyde değil.”[1]
  1. Kitapların ise büyük bir artışta olduğunu, alanında etkin kişilerin çevirilerde rol oynaması gerektiğini belirttiniz. Fakat neden toplum, popüler bilim kitapları isterken veya üzerine yoğunlaşırken dergicilik bu alanda geri planda kalmış durumda? Bunda acaba sosyal medyanın aktifleşmesi ve orada ulaşabilirliğin artması mı etkili olmuştur?

Çağatay Tarhan: Elbette. Bugün artık sosyal medya bağımlılığı diye bir şey konuşuluyor. Her şeyin bir tık uzağında olunca merak edilen şeye ulaşmak, asıl kaynağına gitmek ve hatta bilgiyi sağlayanla doğrudan iletişim kurmak çok daha kolay. Gazete bayiine gidip dergi almak çok az insanın aklına geliyor. Bu, örneğin Türkiye’de çok köklü bir geçmişe sahip olan mizah dergiciliği için de böyle. Dijital ortamda pek çok kaynakta karikatür bulup bunu hemen eşe dosta göndermek varken bayiden dergi alan pek kalmadı. Kitaptaki artışı da çok abartmamak gerekiyor. Birkaç yayınevinin öncülüğünü üstlendiği bu alanlarda çok kitap basılsa da bunların basım sayıları az, çok az sayıdaki meraklı insan, onlar da daha çok gençler, bu kitapları okuyor.  

2) Bölüm 1: Vücudun Bilgeliği konusunda Cannon’un daha lisans eğitiminin 2. yılında peristaltik hareketlerin korku nedeniyle durdurabildiğini buldu. Daha sonradan şok hastalarının üzerinde eğilirken bikarbonatın önemini gösterdi. Çalışmalarına yoğunlaşırken homeostozi gibi önemli bir kavramı bilim dünyasına sundu. Böyle başarılı bir çalışma hayatını yaşarken yaşadığı zorlukları(savaş döneminde ailesinden ayrılıp cephelerde hastalarla ilgilenmesi, zorlu gemi yolculukları) kısmi olarak kitapta görebiliyoruz. Bilim insanlarının çalışmalarını izlerken hep zorluklarla mücadele ettiğini tanık oluyoruz, siz bu zorlukları nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendi durumumuzu göz önüne alırsak Türkiye’de bilim alanında çalışmak isteyen birinin şu anki yaşadığı temel zorluklar nelerdir?

Çağatay Tarhan: Bugün doğrudan cephede değil ama iş bulma/işte kalma cephesinde bir savaş var. Elbette herkes için geçerli ama özellikle bilim insanlarının gelecek kaygısına düşmeden yapacağı işe odaklanması çok önemli. Bu yüzden kadro bulmak, bu kadroyu kaybetme korkusu yaşamadan çalışmalara devam etmek özellikle genç arkadaşlar için en büyük zorluklardan biri. Bu, akademik yaşamın her döneminde karşımıza çıkıyor. Proje bazlı esnek çalışma modeli akademik hayatta her gün çok daha fazla hissettiğimiz bir durum. Bu da örneğin iki yıl sözleşme tamam ama sonra ne olacak kaygısıyla yaşamayı getiriyor. Öte yandan sürekli dinamik olmak, yeni verileri takip etmek, kongrelere gidip insanlarla iletişim kurmak durumundasınız. Fakat bugün bir kongreye gitmek istediğinizde ve hatta yayın yapmak istediğinizde ödenecek paralar astronomik rakamlara çıkıyor.  Karşımıza çıkan en temel zorluklar bunlar. 

3) Charles Elton’ın Kutup macerasının anlatıldığı Bölüm 2: Doğanın Ekonomisi’nde çok aktif ve okuyucunun hayal gücünü açan ve rahatça betimlenmesiyle akılda kalıcı bir tarafı var. Okurken en zevk aldığım bölümdü diyebilirim. Biyolojik çalışmalar için keşif gruplarının önemini görebiliyoruz ayrıca pratik alanda da ilgi çekici. Charles Elton’un ‘’Canlı artışının nasıl sınırlandığını, sınırların farklı canlılar için farklı biçimde olacak şekilde nasıl ayarlanır?’’ sorularına cevap ararken ‘’besin zinciri’’ kavramını atması ve 1924 yılında ‘’Hayvan Sayılarındaki Dönemsel Dalgalanmaları’’ adlı makalesinde ekolojiye adım atması çok şaşırtıcı bir süreç, daha sonraki Julian Huxley hocası tarafından teklifiyle de ‘’Hayvan Ekolojisi’’ kitabını çıkardı. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz, bir bilim insanının nasıl bir yol izlemesi gerekir, keşif gezileri hakkında tutumunuz nasıl?

Çağatay Tarhan: Artık neredeyse her çalışma alanı çok hızlı güncellendiği için bunu takip etmek daha da zor ama bir yandan da bu bir zorunluluk. Sosyal medyanın böyle bir avantajı da var. Bu anlamda bu yenilikleri karşınıza çıkaran, haberdar olmanızı sağlayan pek çok kanal var. Dolayısıyla çalıştığınız alana geçmişinden bugüne hâkim olmak çok önemli. Dünyada hangi isimler var, hangi ülkede kim sizinle benzer çalışmaları yapıyor bunu takip etmek işin olmazsa olmazı. Ekolojiyle ilgili keşif gezilerinin önemi yadsınamaz ama bunu o alanda çalışan insanlar herhalde daha iyi değerlendirecektir. Fakat genel olarak bir bilim insanının farklı gruplarla teması, işbirliği, farklı çalışma ekollerini ve kültürlerini tanıması ufkunu çok açabilir, bu da bir nevi keşif gezisi olarak değerlendirilebilir.     

4) Bölüm 3:Düzenlemenin Genel Yasaları, Jasques Monod’u tanımamızı ve ‘’substrat-enzim ve geri bildirim’’ ilişkisini görmemizi sağlıyor, Nobel Ödülü almış bu çalışma şu anda birçok alanın ilk basamağını oluşturuyor. Monod’un 1944 Fransız Direnişi’nde aktif rol oynamasının, savaş ve buhran dönemlerinden geçmesinin ardından böyle büyük bir başarıyı nasıl yakaladığını düşünüyorsunuz?

Çağatay Tarhan: Monod sıra dışı bir insan, tutku düzeyinde bir meraka sahip. Direnişte subay rütbesinde yer alıyor ama bulabildiği her fırsatta kendi işine dönüyor tekrar. Peşine düştüğü basit bir soru var aslında; bakteriler farklı şekerlere adapte olurken DNA’nın buna göre nasıl düzenlendiği sorusu. Zaten Jacob’la birlikte yaptığı bu çalışma kendisine Nobel ödülünü getiriyor. Fakat bu pratik çalışmalarla birlikte onun biyoloji felsefesine yaptığı katkılar kendisini çağının ötesine taşıyor. Meşhur Rastlantı ve Zorunluluk kitabı, canlı-cansız geçişinin bulanıklığına ilişkin vurgusu, kimyasal bağların belirleyiciliği vurgusu ve canlılığın mantığı bu bağlamda değerlendirilebilir. Fakat sorunuza daha doyurucu bir yanıt olarak, kendisi ve yine savaşta bir direnişçi olan Albert Camus’la ilgili geniş bilgi edinmek isteyenler için Sean B. Carroll’un Türkçe’ye de çevrilen Cesur Dahiler kitabı önerilebilir.     


[1] Billimma sayfasından alıntılanmıştır

Röportajın devamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

2 thoughts on “SERENGETİ YASALARI

  1. “…sürekli dinamik olmak, yeni verileri takip etmek, kongrelere gidip insanlarla iletişim kurmak durumundasınız” Güncel bilim dünyasındaki halimizi daha iyi tanımlayan bir cümle daha görmedim.

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.