TOPLUM ve DEVLET

Devlet kelimesi; Arapça’dan dilimize geçen “Siyasi bakımdan örgütlenmiş millet ve milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık” diye tarifi yapılan bir kavram. Esasen kavramsal tanımı ise J.J Rousseau’nun Toplum Sözleşmesindeki tarifi ile anlam kazanmakta. Yani toplum, devleti ortak bir ülkü ve amaçla kurar ve kendini yönetme gücünü uygun gördüğü bir gruba vererek sözleşmeye uygun bir şekilde yönetilir. Bu şekilde kurulmuş devletler gerçek anlamda sosyal hukuk devletleridir. Zira kendi toplumları tarafından kurulmuş devletlerin ülküleri, amaçları ve uygulamaları toplumun ortak bilinciyle paraleldir. Toplumun genel anlayışının dışında bir politika izlemeleri genel anlamda olanaksızdır. Bunun en somut örneklerini teşkil eden İskandinav Ülkeleri böyledir. Dan toplumu, Fin toplumu ve İsveç ile İsviçre halkları devletleriyle ortak ülküde olan iktidarla anlaşmalı toplumlardır. (İstikbalini ve konforunu, sömürdüğü toplumların kanı ve kaynağı ile inşa etmiş emperyalist batı devletleri bunun dışındadır)Bunun doğal sonucu olarak ülke içinde adaletin ve eşitliğin tesisi çok daha medeni ve insani yollarla sağlanmaktadır. 

J.J. Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi Kitabı

Uzakdoğu ve Ortadoğu gibi coğrafyalarda Devlet’in tanımı ise buralardan çok farklıdır. Doğu toplumlarında Devleti toplum değil askerler kurar. Sözleşmesi kan ile yazılır ve mutlak güç ile yönetilir. Sosyal devlet olamayışın temelinde ise toplum ve devlet arasında ortak ülkü ve amaçların olamayışıdır. Doğu toplumlarının bilincinde yer edinmiş olan “kurtarıcı” imgesi devletler nezdinde de kendini gösterir. Bunun siyasi karşılığı ise “Karizmatik Güçlü Lider” rejimidir. Devletini kendi toplumunun oluşturmadığı ülkelerde insan ikinci plandadır. Devlet kutsaldır. Devlet bekası insan haklarından, hukuktan ve adaletten de önceliklidir. Devlet için insanlar feda edilebilir ve hatta edilmelidir. Şehitlik kavramı devletler nezdinde bu yüzden çok önemlidir. Bu yapıda ki devletin toplumu bilinçli bir ülküye sahip değildir. Bu toplumlar propaganda ile iktidar tarafından istenilen tarafa yönlendirilir. Milliyetçilik her krizde en büyük kozdur. Eğitim, yargı ve sosyal hukuk, çerçevesi iktidar tarafından oluşturulur ve öyle sunulur. Bu ise sanıldığı gibi coğrafyanın getirmiş olduğu bir kader değildir. Avrupa’nın göbeğindeki Almanya’nın 2. Dünya savaşındaki hali tüm bunları 3 misli idi. Fakat toplumsal kabullenme ve bilinçlenme bugün nasıl ki Almanya’yı avrupanın lokomotifi yaptıysa, aynı bilinçlenme dünayanın tüm coğrafyalarında geçerli olabilir. Değişimi gerçekleştiren toplumlardır. Toplumu oluşturan ise ailelerdir. Aile ise bireylerden oluşur. O zaman değişim bireysel bilinçlenme ve farkındalık kazanma ile başlayacak diyebilir. Bunun yolu ise tecrübeler göstermiştir ki eğitimden geçmektedir. Doğu toplumlarının mitleştirdiği o “kurtarıcı” esasen eğitimdir. Bunu kavrayan toplumlar dünyayı şekillendirmeye devam edeceklerdir… 

MUHAMMED ŞÜKRÜ KILINÇ 

Kaynak:

J.J. Rousseau – Toplum Sözleşmesi

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.