İ​LAHİ AŞKA ADANAN BİR ÖMÜR, YÜZYILLARDIR SÜREGELEN BİR HOŞGÖRÜNÜN ÖNCÜSÜ​ MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

​Tüm dünyada aşkın, sabrın, hoşgörünün sembolü olan Mevlana tasavvufu oldukça ileri bir noktaya taşımıştır. Düşünceleri yüzyıllardır insanlığa ışık tutmaktadır. 66 yıllık ömründe insana ve hayata dair çok önemli eserler geride bırakmıştır. Gönlünü aşkla dolduran asırlar sonra bile her sözü kulağa küpe olması gereken, Mevlana yaşamını ‘’Hamdım, piştim, yandım.’’ sözüyle özetlemiştir. Tasavvufa babadan, dededen gelen bir yürekle gönül vermiştir. Aşkla doldurduğu yüreğine dokunan onun aynası olabilen Şems-i Tebrizi ile dünyada karşılaşabilecek kadar da şanslıdır.

30 Eylül 1207’de Horasan’ın Belh bölgesinde Sultanü’l Ulema(Alimlerin Sultanı)diye adlandırılan Muhammed Bahaeddin Veled ve Mümine Hatun’un oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Hazreti Mevlana ailesiyle beraber bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh şehrinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Çıktıkları bu yolculukta Nişabur şehrinde görüştükleri büyük sufi Ferüdüddin-i Attar Mevlana’ya bir kitabını hediye ederken babası Bahaeddin Veled’e ‘’Bu çocuğu aziz tut.Çok geçmeyecek,dünyadaki aşıkların gönüllerine ateş salacak.’’ demiştir.

Konya’ya varana kadar Mekke, Medine, Şam, Erzincan, Anadolu’nun diğer başka şehirleri ve son Karaman’da bir süre yaşayan Mevlana 18 yaşında genç bir delikanlı iken Gevher Hatun ile evlenmiş, bu evliliğinden Bahaeddin Muhammed(Sultan Veled) ve Alaaddin Muhammed dünyaya gelmiştir.İlk eşi Gevher Hatun’un vefatıyla Kira Hatun ile evlenmiş, Melike ve Emir Alim adında iki çocuğu daha dünyaya gelmiştir. Karamanda geçen 7 yılın ardından Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine 1229’da Konya’ya göç etmiştir. Belh’ten Konya’ya uzanan o uzun yolculuk boyunca konakladıkları yerlerde çeşitli alimlerden dersler alan Mevlana Seyyid Burhaneddin’den aldığı 9 yıllık eğitimin ardından halka doğru yolu göstermeye kendini adamıştır.

Seyyid Burhaneddin Türbesi

MEVLANA’NIN HAYATINDA DÖNÜM NOKTASI..
​Şems-i Tebrizi çocukluğundan beri ilahi aşkı arıyor, fikren bir derviş olarak biliniyordu. Şems kendini ruhen tatmin edecek Hak dostunu arıyordu. Gönlü aradığını Konya’da bulacağını söylüyordu ve öyle de oldu. 29 Kasım 1244’te Konya’ya geldi ve Mevlana ile karşılaştı. Mevlana ile Şems-i Tebrizi’nin karşılaştığı yer Merec-el Bahreyn (İki denizin buluştuğu nokta) diye adlandırılır. Karşılaştıklarında Şems 60, Mevlana 38 yaşındaydı. Mevlana Şems’i gördüğünde aradığını bulmuş gibi değişti. Şems’i evine davet etmeye, sadece onunla konuşmaya başkasıyla görüşmemeye başladı. Tasavvuf hırkasını giyen aşk ve vecd ile şiirler söyleyen Mevlana semaya başladı. Mevlana’nın Şems-i Tebrizi’den bu kadar etkilenmesi hep beraber olmaları halka verdiği vaazları terk etmesi etrafındakilerin Şems’e düşman olmasına yol açtı. Bu duruma üzülüp, kırılan Şems ansızın ortadan kayboldu.

Şems-i Tebrizi

ŞEMS-İ TEBRİZİ’NİN ARDINDAN OLUŞAN BOŞLUK..
​Şems’in gidişinin ardından yaşadığı uzun ve kederli dönemin ardından aradığını kendinde buldu. Dirayetli bir babanın, kıymetli bir şeyhin, büyük alimlerin mutasavvıf olarak yetiştirdiği Celaleddin Muhammed hayatının olgunluk çağında tarihte örneğine az rastlanır biçimde ilahi aşkın ateşlediği Mevlana olarak toplumun huzurundaydı.

BİZE BIRAKTIĞI EN BÜYÜK ARMAĞAN..

​Mevlevilerin bir toplantısında Mevlana’ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin tasavvuf yolunda Attar’ın İlahinamesini ve Mantık-ut- Tayr eserini okuduklarını kendilerine ait eğitici bir kitaplarının olmadığı söylenince bunun üzerine Mevlana sarığının katları arasından çıkarttığı Mesnevi’nin ilk 18 beyitinin yazılı olduğu kağıtları uzattı. ‘’Ben başladım,gerisini sen yazarsan ben söylerim.’’ demiştir. Mesnevi’nin yazılma çalışmaları uzun yıllar devam etmiştir. Kuran-ı Kerim’den ve hadislerden sonra üzerinde en çok durulan eser olmuştur. Mesnevi 25.700 beyitten oluşan 6 ciltlik bir eserdir. Dili Farsça’dır.Fa-i la tün Fa-i la tün Fa i lün vezniyle yazılmıştır.

AŞKA KAVUŞMASI..
​Kendi ölümünü kötü, ümitsizlik verici bir sey değil yeniden doğuş olarak kabul etmekteydi. Çünkü öldüğünde yaşamı boyunca aradığı aşkına kavuşacaktı. Bu yüzden ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen ‘’Şeb-i Arus’’ denmiştir. Konyada 17 Aralık gecesi vefat etmiştir. Ölmeden önce yazdığı o beyit gönüllerde yer edinmiştir.

‘’ VEFATIMIZDAN SONRA MEZARIMIZI YERYÜZÜNDE ARAMA BİZİM MEZARIMIZ ARİFLERİN GÖNÜLLERİNDEDİR.’’

Bir “Mevlana Celaleddin Rumi” böyle doğdu, böyle yaşadı ve Rabb’ine böyle kavuştu. Yüzyıllar önce öğrenip öğretmek aşkıyla yandığı tasavvuf ile, yüzyıllar sonrasına miras bıraktığı Mesnevi ile, Şems ile yolları kesişmiş bir Mevlana geçti bu dünyadan…İyi ki…

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.